Kasım 02, 2010

Sana Dair ..

Bazı hayaller vardır hani; kıçınızı yırtsanız, ağzınızla telefon direğine tırmansanız, hırsınızdan orta yere sıçsanız da olmaz, acı gerçekler o hayalin yerini dolduramaz, otorite boşluğundan yararlanamaz. Böyle acınızdan iki büklüm olursunuz, sürekli kusacakmış gibi bir ifade oluşur yüzünüzde ama gülümsemeye çalışırsınız konu komşuya, dişinizi sıkarsınız acınızdan basurunuz azar sonra kalkarsınız üstüne bir de acılı ezme yersiniz ama nafile. Hala içiniz soğumamıştır falan. Olabiliyor böyle şeyler hayatta. Her şey biz insanlar için evet..” deyip de ortalığı savaş alanına çeviren, kalbinizi sizden çalan ‘Mekke Bedevisi’ için aynı şey söz konusu değil tabi. Bu tip yaratıklar önce sinsi sinsi avına yaklaşan bir kaplan gibi ilerler, hedefini belirler ve sırf can sıkıntısını geçir(t)mek için her türlü yalana, dolana, arsızlığa, gaspa başvurur üzerinizde. Siz de inanırsınız. Tıpkı benim gibi..
Lisedeydim sanırım. Birden hezeyana gelmiştim. Ve mesaj atmıştım sana. Epey mesajlaşmıştık falan. Görmediğin birini sevmiştin hani sen. Ya da öyle aksettirmiş olmalısın ki ben hala atlatabilmiş değilim bana yaşattığın vurgunu. Neyse ne.
Tarih dersinde tek öğrendiğim şey ‘zaman kendini tekerrür eder.’ sözüydü. Bunu o zamanki deneme sınavlarına yansıtamasam da şu an it gibi başımı sallayaraktan öğrendiğimi tescilliyorum bu sahnede bendime. Bir diğer anlayamadığım şey de Türkçe derslerinde kullanılan ‘kaçan kovalanır.’ Söz öbeğiydi. Aklım almıyordu bunu. Kim kaçıyordu? Kim kovalıyordu? Kovalayan madem kaçanın kaçtığını biliyorsa neden hala bıkmadan, usanmadan kovalamaya devam ediyordu? Allah’ım ne karmaşık şeylerdi bunlar. Sen kovalıyorsun onlar kaçıyor. Sen istiyorsun onlar ağzına bir parmak bal çalıp kaçıyor. Daha çok istiyorsun, ama salla sümük ağlayarak yollara düşüyorsun aradığın kişi kapsama alanına çoktan varmış, çitleri geçmiş, gözden kayboluvermiş. Sen tüm megapiksellerini açmışsın ama radara yakalanıyorsun. Buradaki radar da diğer kız oluyor kanımca.
Her Öss öncesi sancılı bir dönemim olmuştur. Tam sınava ya bir ay ya da bir hafta kala çok değil, sen bir mesaj, bir çağrı ataraktan tüm metabolizmamı alt üst etmişsindir. (Bkz: teknolojinin soğuk yüzü) Bu böyledir. Tarih boyunca da böyle olmuştur. Sonra sen kazanıp basıp gitmişsindir, ardından su döküp gelmeni bekleyen, Türkan Ablamızın ‘dönüş’ filmini izleyip izleyip iç geçiren, gözyaşlarımla evdeki peçetelerin kökünü kurutan ve dönüşün için Yasinler, tebarekeler okuyan ben olmuşumdur.
Ve bir çok böyle boktan olay olmuştur. İstediğin zaman gelmişsindir, götün sıkışınca, istemediğini, beğenmediğini anlayınca siktir olup gitmişsindir. Ama yalancı, dolancı, utanmaz, arsız hep hep ve hep ben olmuşumdur ne hikmetse. O değil de benim için hiçbir zaman bir hayal olarak kalamadın sen. Hep fazlasıydı. Yüce yaradana hep yalvarıyordum, hafızamdaki senden karelerden daha fazla olsun diye. Gözyaşlarımla uykuya ağıt yakıyordum. Kaç izmariti daha sabahın ışıklarında söndürüyordum. Bazı geceler uzun oturulur ya hani, düşünmekten cinnet geçirecek hadde gelirsin falan, “neden?”, “nasıl?” diye isyan etmekten alamazsın kendini, 5n 1k’ya bağlarsın olayı ama nafile. Sen onu düşünürken o gönlünü başkasına vermiştir çoktan. Onun da kuyruk açısı vardır. Ama seni zerre siklemiyordur. Elinden oyuncağı alınmış, şekeri yere düşmüş, annesi tarafından sokakta azarlanan çocuk gibi boynun bükülmüştür bir defa. Kralı gelse düzeltemez seni. İncinmişsindir bir kere. Sıçtığımın teknolojisi her şeye bir tedavi şekli buluyor da, bu gönül işlerinde kanayan, kabuk bağlamayan yürek yarasına alternatif tıp bile çare olamıyor. Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb. Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır.” Dememiş miydi Fuzuli. Gerçekten çok fuzuli geliyor bana da verdiğin değer ama ne yapayım nazlı yarim, seni seviyorum. İlk defa utanarak söylüyorum ki bunu seni canımı istesen, gözümü kırpmayacak kadar çok seviyorum. Allah benim belamı verecek. Sen benim sınavımsın. Buna eminim. İsyanım sana değil kendime. İşte böyle de arabeske bağlarım : )
Şu an kaldığım yurtta bir kız var, o da sizin oralardanmış. Nasıl kara kaş, kara göz.. bir de sevgilisi var, öyle tatlılar ki, yemin ederim gözlerinde sana baktığımda oluşan o sevgi kümesini gördüm. Bunun adı ‘aşk’tı sevgilim. Yazdıklarımı hiç okuyamayacaksın belki de bilmiyorum. Ama artık ben bu yükü tek başıma taşıyamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder